1.HMK
20.maddede
düzenlenen görevsizlik ve yetkisizlik halinde dosyanın görevli ya da yetkili
mahkemeye gönderilmesi için başvuru süresi:
-
Karar
kesin ise tebliğ tarihinden itibaren 2 hafta,
-
Kesin
olmayan kararlar için kanun yoluna başvurmaksızın kesinleşmişse kesinleşme
tarihinden itibaren 2 hafta,
- Kesin
olmayan kararlar için kanun yoluna başvurulmuşsa, başvuru sonucu verilen
kararın tebliğinden itibaren 2 hafta içinde dosyanın görevli ya da yetkili
mahkemeye gönderilmesini talep etmek gerekir.
2 haftalık süre geçtiği takdirde
görevsizlik/yetkisizlik kararı veren mahkeme tarafından “davanın açılmamış
sayılmasına” karar verilir. Bu durumda
mahkeme yargılama giderleri ve vekalet ücreti konusunda da karar verecektir.
2.HMK
28.maddede düzenlenen yargılamanın aleniyeti ilkesine sınırlama
getirilmiştir. Önceki sınırlamalara ek olarak “yargılama ile ilgili kişilerin korunmaya yarar üstün bir menfaati
kesin olarak gerektirdiği takdirde, ilgilinin talebi üzerine
duruşmaların bir kısmı ya da tamamı gizli olarak yapılabilir.
Önceden genel ahlak ve kamu güvenliği
gerekçesiyle gizlilik kararı verilebilirken şimdi bu çerçeve yargılama ile
ilgili kişiler olarak genişletilmiştir. “Davanın tarafları” yerine “yargılama
ile ilgili kişiler” dendiği için yargılama ile ilgili kişilerin kimler olduğu
sorunu gündeme gelecektir. Tanıklar, bilirkişiler gibi davanın tarafı olmadığı
halde dava dosyasında adı geçen 3.kişilerin de (örneğin bir boşanma davasında adı
geçen 3.kişiler gibi) “yargılama ile ilgili kişiler” olarak değerlendirilmesi
mümkündür.
3.HMK
36.maddede hakimin
ret sebeplerine uyuşmazlıkta arabulucu ya da uzlaştırmacı olarak görev yapması
eklenmiştir.
4.HMK
38.maddede
düzenlenen hakimin ret talebinin incelenmesine dair usulü düzenlemeler
32.madden çıkartılarak 42.maddeye
eklenmiştir.
5.Kesin süreyi düzenleyen HMK 94.maddede hakimin verdiği sürenin
kesin olduğunu belirtebileceği, ancak kesin süre içinde yapılacak işlemi hiçbir
duraksamaya yer vermeyecek şekilde açıklaması gerektiği düzenlenmiştir. Ayrıca
hakimin kesin süreye uyulmamasının sonuçları hakkında da taraflara bilgi
vermesi gerekmektedir. Eğer sürenin kesin olduğu belirtilmemişse süreyi geçiren
taraf yeniden süre isteyebilir. İkinci defa verilen süre kesindir.
Bu düzenleme ortada böyle bir usul
kuralı yokken Yargıtay’ın hak kayıplarını önlemek için eskiden beri
uygulanmasını gözettiği kuralların yasa haline getirilmiş şeklidir. Bir başka
deyişle uygulama eski, yasa yenidir.
6.Belirsiz alacak davasını düzenleyen HMK 107/3.maddede yer alan “kısmi eda davasının açılabildiği hallerde
tespit davası da açılabilir ve bu durumda hukuki yararın varlığı kabul edilir”
hükmü yürürlükten kaldırılmıştır.
Uygulamada davacının kısmi eda davası
açma imkanı varken tespit davası açmasına pek rastlanmadığından ilgili fıkranın
yürürlükten kaldırılmasını yasanın sadeleştirilmesi açısından olumlu
karşılıyorum.
107 maddenin 2.fıkrasında yapılan
değişiklik belirsiz alacak davası açısından daha büyük önem arz ediyor.
Değişikliğe göre davasını asgari bir değer göstererek açan davacı, karşı
tarafın verdiği bilgi veya tahkikat sonucu alacağın miktarını tam ve kesin
olarak belirlemesi mümkün olduğunda hakim tarafından tahkikat bitmeden
verilecek 2 haftalık kesin süre içinde alacağın değerini tam ve kesin olarak
belirleyebilir. Aksi halde dava dilekçesindeki miktara göre karar verilir.
Uygulamada karşı tarafın verdiği
bilgi sonucu alacağın değerinin tam ve kesin olarak belirlenmesi diye bir şey
söz konusu olmadığına göre bu düzenlemeyi bilirkişi raporunu esas olarak
değerlendirmek gerekir diye düşünüyorum.
Özellikle işçilik alacağı davalarında
bilirkişi raporu alındıktan sonra raporda bir miktar alacak hesaplanmışsa
davacı açısından çelişkili bir durum ortaya çıkıyordu. “Davalı bilirkişi raporuna itiraz etti, acaba mahkeme itirazı dikkate
alıp ek rapor alacak mı? Ek rapor alırsa alacak miktarı düşecek mi ya da
artacak mı? Artarsa ek dava açmam gerekir, azalırsa karşı yan vekalet ücreti
doğar.”
Bu durumda bekleyip hakimin bilirkişi
raporuna ilişkin vereceği ara karara göre bedel artırım/ıslah yoluna gitmek en
güvenlisi olarak görünüyordu. Dolayısıyla yargılama uzamış oluyordu. Yapılan
değişiklik hakime bilirkişi raporu alındıktan sonra davacıya bedel artırım
dilekçesi vermek için yetki verdiğine göre bilirkişi raporu ile birlikte dava
değerini tam ve kesin olarak belirlemesi için davacıya ihtarat yapılmasının
önünde hiçbir engel kalmadığını düşünüyorum. Böylece yargılamanın
hızlandırılması sağlanmış olabilir.
Tabi bu düzenlemenin hakimi ihsas-ı
reye zorladığını savunmak da pekala mümkün. Çünkü davalı henüz bilirkişi
raporuna itiraz etmeden davacıya bedel artırması için süre veren bir hakimin
bilirkişi raporuna yönelik itirazları peşinen reddedeceği söylenebilir.
7.HMK
116/1c maddesinde
yer alan işbölümü itirazı, ilk itirazlar arasından çıkartılmıştır.
8.HMK 120.maddede
yapılan değişiklik ile gider avansı ve delil avansı farklılaştırılmıştır.
9.HMK
123.maddeye yapılan
ek ile davacının, davalının rızası ile davasını geri aldığı hallerde davanın
açılmamış sayılacağına kararı verileceği düzenlenmiştir. Uygulamada davanın
geri alınmasına pek rastlanmamakla birlikte kanaatimce değişiklik öncesi dava
geri alındığı takdirde ret kararı verilmesi ve davalı yararına vekalet ücretine
hükmedilmesi gerekirdi. Davanın açılmamış sayılmasına karar verildi takdirde
maktu vekalet ücretine hükmedilmesi gerekir. Davanın geri alındığı durumlarda
taraflar arasında “sulh” yapıldığını varsayarsak ret vekalet ücreti yerine
maktu vekalet ücretine hükmedilmesi sulhun ruhuna daha uygun olacaktır.
10.HMK
125.madde dava
konusunun devri düzenlenmektedir. Davacı ya da davalı dava konusunu devreder ve
dava devreden aleyhine sonuçlanırsa yargılama giderlerinden hem devreden hem devralan
sorumlu olur.
11.HMK
127.maddede yapılan
değişiklikle cevap süresinin uzatıldığı hallerde ek sürenin hangi tarihten
itibaren başlayacağı karmaşası sona ermiştir. Önceden cevap süresinin sonundan
itibaren mi yoksa ek cevap süresi verilmesi kararının tebliğinden itibaren mi ek cevap süresinin başlayacağı tartışma
konusu olmaktaydı. Yasa, ek cevap
süresinin normal cevap süresinin bitiminden itibaren başlayacağını
düzenlemiştir. Basit yargılama usulü için aynı düzenleme HMK 317’de
yapılmıştır.
12.HMK
139.maddenin önceki
halinde yer alan taraflardan biri ön inceleme duruşmasına gelmediği takdirde
diğer tarafın onun yokluğunda iddia/savunmasını değiştirip genişletebileceği
düzenlemesi madde metninden çıkartılmıştır. Bunun yerine HMK 141.maddeye ekleme
yapılmıştır. Son durumda iddia/savunma en geç dilekçeler teatisi aşamasında
değiştirilebilir.
13.HMK
140.maddede yapılan
değişiklik delilleri sunma zamanını değiştirdiği için hayati öneme sahiptir. Taraflar
değişiklik öncesi ön inceleme
duruşmasına kadar delilleri bildirmekle yetinip sunmayabiliyor, hatta ön
inceleme duruşmasında eksik delilleri ve tanıkları bildirmek için süre talep
edebiliyorken değişiklik sonrasında artık bu işlemin ön inceleme duruşma davetiyesinin tebliğinden itibaren 2 hafta
içinde yapmak gerekecek. Bir başka deyişle ön inceleme davetini alan
taraf, 2 haftalık süre içinde tanıklarını bildirmek, delillerini sunmak,
getirtilmesi gereken delillerin getirtileceği yerleri bildirmekle yükümlü. Aksi
takdirde bu delile dayanması mümkün değil.
14.HMK
147 ve 186.maddede
yapılan değişiklikler sözlü yargılamaya ilişkindir. Tahkikat aşamasının bittiği
duruşmada sözlü yargılamaya geçilir. Taraflardan biri talep ettiği takdirde
sözlü yargılama için 2 haftadan az olmamak üzere erteleme kararı verilir. Sözlü yargılama günü, duruşmaya gelmeyen
tarafa ayrıca tebliğ edilmez. Sözlü yargılamada karar verilir.
Bu durumda mazeret dilekçesi
verilmesi v.b. sebeplerle duruşmaya girilmediği hallerde sözlü yargılama için
ayrıca duruşma günü tebliğ edilmeyeceği
için yeni duruşma günü takibine özen gösterilmesi gerekmektedir.
15.
HMK 149.madde ile
başka yerden elektronik ortamda duruşmaya katılmanın önü açılmıştır. Maddeye
göre hakim, taraflardan birinin talebi halinde tarafın ya da vekilinin
bulunduğu yerden duruşmaya katılmasına karar verebilir. Aynı şekilde tanıklar, bilirkişiler ve uzmanlar da
uzaktan bağlantı ile dinlenebilir. Konunun çıkartılacak yönetmelikte
düzenleneceği belirtildiğinden detayları öğrenmek için yönetmeliğin yayınlanmasını
beklememiz gerekecek.
16.HMK
177.maddeye yapılan
ekleme ile Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı nedeniyle öteden beri uygulanan
“bozmadan sonra ıslah yasağı”
kaldırılmıştır. Yargıtay bozma kararından ya da istinaf mahkemesinin
ortadan kaldırma kararından sonra dosya ilk derece mahkemesine gönderildiğinde
ilk derece mahkemesi tahkikata dair bir
işlem yaparsa ıslah yapılabilir. Ancak
bozma kararına uymakla ortaya çıkan hukuki durum ortadan kaldırılamaz.
Dosyada daha önce ıslah yapıldıysa
bozmadan sonra yeni bir ıslah yapılabilir mi? Maddenin kaleme alınış şeklinden
yapılamayacağı sonucuna varıyorum ama bir açıklık yok.
İstinaf mahkemesi ortadan kaldırma
kararı verdikten sonra kendisi işin esasına girerse ıslah yapılabilir mi? Madde
metninde “…dosya ilk derece mahkemesine gönderildiğinde ilk derece mahkemesi
tahkikata dair işlem yaparsa…dendiği için yapılamayacağı kanaatindeyim.
Fakat bu iki konu üzerinde yeni
tartışmalar çıkacağı açık.
17.HMK
183/A maddesi ile
toplu mahkemeler yani ticaret mahkemeleri için HMK 185.maddesiyle uyumlu olarak
eski tahkikat düzeni geri getirildi. Toplu mahkemelerde ve heyetçe görülmesi
gereken işlerde bir hakim tahkikatı sürdürüp dosyanın tamamlandığı kanaatine
vardığında dosyayı heyete tevdi edecek. Kararı tek hakim değil heyet verecek.
18.
HMK 222.maddede
yapılan değişiklik ticari davalar için önem arz ediyor. Uyuşmazlığın çözümü
için tarafların ticari defterlerini ibraz ettiği hallerde tarafların birinin
defterlerinde uyuşmazlık konusu ile ilgili hiçbir kayıt yoksa diğer tarafın
defterlerindeki kayıtlar sahibi lehine delil teşkil etmez. Bu hükmün
uygulanması için her iki tarafın ticari defterlerinin usulüne uygun olarak
tutulmuş olması gerekir.
Yani taraflardan biri örneğin
davacı/satıcı, kestiği faturayı usulüne uygun olarak tebliğ edip defterine işlese bile davalı/alıcı faturayı
defterine işlememişse davacının defterlerin lehine delil olma özelliği olmayacak.
Bir yandan da hiçbir hizmet vermediği halde fatura kesip yollayan kötü niyetli
satıcıların önü ispat hukuku açısından bir nebze kesilmiş olacak.
19. Bilirkişi raporuna itirazı
düzenleyen HMK 281.maddede yapılan
değişiklik de pratik hukuk hayatını yakından ilgilendiriyor. Tıpkı cevap dilekçesi
hazırlamak için ek süre talep edildiği gibi bilirkişi raporuna beyanda bulunmak
için de bir defaya mahsus olmak ve iki haftayı geçmemek üzere ek süre talep
edilebilecek. Ek süre, itiraz süresinin bitim tarihinden itibaren başlayacak.
20.Uygulamada sıkça görülen ve hükmün
tavzihi ya da tashihi gibi zorlama yollarla giderilmeye çalışılan karar
hatalarının giderilmesi için HMK 305/A
maddesi oluşturularak “hükmün tamamlanması” müessesi getirilmiştir. Taraflar kararın tebliğinden itibaren 1 ay
içinde hakkında karar verilmesi gerektiği halde kısmen ya da tamamen karar
verilmeyen konular için ek karar verilmesini talep edebilir. Ek karara karşı
kanun yollarına başvurulabilir.
21.HMK
310 ve 314.maddelere
yapılan değişiklik ile hukuk bürokrasisi azaltılmış. Önceden karardan sonra
sulh ya da feragat halinde tarafların sulh ve feragat dilekçeleri
temyiz/istinafa gönderiliyor ilk derece mahkemesince feragat ya da sulh
konusunda bir karar verilmiyordu. Bu değişiklikten sonra feragat/sulh
dilekçesini alan ilk derece mahkemesi ek karar verecek. Dosya temyiz/istinafa
gönderilmişse incelenmeksizin geri gönderilip ilk derece mahkemesinden ek karar
vermesi istenecek.
22.HMK
341.maddede yapılan
değişiklikle yüze karşı-duruşmada verilen ihtiyati haciz/tedbir kararları
aleyhine istinaf başvurusu yapma imkanı getirilmiştir.
23.HMK
353 istinaf
incelemesine ilişkin olup uyuşmazlığın çözümüne önemli ölçüde etkili olacak
delillerin toplanmaması ya da değerlendirilmemiş olması ya da talebin bir kısmı
hakkında karar verilmemiş olması hallerinde istinaf mahkemesi ilk derece
mahkemesi kararını kaldırarak dosyayı geri gönderebilir. Aynı şekilde yargılamada bulunan eksiklikler
duruşma yapılmadan tamamlanacak nitelikte ise bunların tamamlanmasından sonra
başvurunun esastan reddine ya da yeniden esas hakkında karar verilebilir.
24.HMK
358.madde istinafta
yapılacak duruşmaya ilişkindir. İstinaf mahkemesinin vereceği iki haftalık süre
içinde masrafın yatırılması gerekmektedir. İki haftalık süre içinde masraf
yatırıldığı takdirde duruşmaya gidilmese dahi karar verilir. İki haftalık süre
içinde masraf yatırılmazsa mevcut duruma göre karar verilir. İki haftalık süre
içinde masraf yatırılmaz da tahkikatın devamı için masraf yatırılması şart
olursa istinaf başvurusu esastan reddedilir.
25.HMK
359.maddeye yapılan
ekleme ile İstinaf Mahkemesi’nin zaten fiilen uyguladığı, esastan red kararına
gerekçe yazmama alışkanlığı hukuki zemine oturtulmuştur. “Bölge adliye mahkemesi, başvurunun esastan reddi kararında,
ileri sürülen istinaf sebeplerini özetlemek ve ret sebeplerini açıklamak
kaydıyla, kararın hukuk kurallarına uygunluk gerekçesini göstermekle
yetinebilir.”
26. Temyiz edilemeyen
istinaf mahkemesi kararlarına “Kira
ilişkisinden doğan ve miktar veya değeri itibarıyla temyiz edilebilen alacak
davaları ile kira ilişkisinden doğan diğer davalardan üç aylık kira tutarı
temyiz sınırının üzerinde olanlar hariç olmak üzere 4 üncü maddede gösterilen
davalar ile (23/6/1965 tarihli ve 634 sayılı Kat Mülkiyeti Kanunundan doğup
taşınmazın aynına ilişkin olan davalar hariç) özel kanunlarda sulh hukuk
mahkemesinin görevine girdiği belirtilen davalarla ilgili kararlar”
eklenmiştir. (HMK 362)
27. HMK 393 ile ihtiyati tedbir kararının uygulanması için sürenin tefhim ya
da tebliğden itibaren başlayacağı açıklığa kavuşturulmuştur. Yokluğunda
aleyhine ihtiyati tedbir verilen taraf, eğer esas hakkında dava açılmışsa
itirazını esas mahkemesine yapacaktır. (HMK 394) Esas hakkında dava
açılmamış ise tedbir kararını veren mahkemeye itiraz edilebilir.
HMK 398.maddede düzenlenen ihtiyati tedbire muhalefetin cezası Anayasa
Mahkemesinin önceki düzenlemeyi iptal etmesi üzerine yeniden düzenlenmiştir.